İlk full frame aynasız fotoğraf makinesi olan Sony RX1R çıktığında hafif makine kullanmak isteyen tüm fotoğrafçılar gibi ben de sevinmiştim.
Fakat RX1R’nin objektifinin değişmediğini öğrenmek de sevincimi kursağında bırakmıştı. Son derece basıt tasarımı olan RX1R yeni gövdelerin geleceğinin haberlerini o zamandan vermişti kuşkusuz. Kısa bir süre sonra da Sony değişebilen objektifli ilk full frame aynasız makinesi olan A7 ailesini piyasaya sürdü. Öncü modeller olar A7 ve A7R modeline sonradan daha çok videograf bir gövde olan A7s eklendi. Şimdilerde A7 klasik gövdenin ikinci serisinin çıkmasını bekliyoruz.
A7s hala ilgimi çekmiyor çünkü ISO başarımı ne kadar iyi olsa da 12 MP’lik sensörün günümüz fotoğrafçısının ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak olduğunu düşünüyorum. Fotoğraf pazarına pek de seslenmeyecek bir ürün gibi görünüyor.
Sony A7 gövdeler ilk çıktığı andan itibaren objektif yelpazesinin eksik olmasıyla eleştirildi. Fotoğrafçılar gövdeye uygun objektif olmadığı için de bir miktar mesafeli durdular. Ben de dahil.
Fotoğraf endüstrisi bu durum karşısında pratik ve ekonomik 3. parti üreticilerle kısmen bu sorunu çözümeye çalışılıyor. Sony’nin kendisi ve bazı yansanayi üreticiler, fotoğrafçının çantasında bulunan başka marka objektiflerin bu gövdelerde kullanılması için adaptörler geliştirdiler ve geliştirmeye de devam ediyorlar. Ancak yine de fotoğrafçıların bu adaptörlere güvenmesi epey zaman alacak gibi görünüyor.
Sony, 2015 yılı başında full frame aynasızlar için yeni objektiflerini piyasaya süreceği müjdesini verdi. Hatta Amerika pazarında bir kısmı satışa çıktı bile. Bunların Türkiye’de Şubat’ta piyasaya çıkacağı söyleniyor. Özellikle çantalarını hafifletmeye çalışan fotoğrafçılar bu objektifleri merakla bekliyorlar.
Sony Türkiye test için bana bir A7R getirdi. Gövdeyle muhtelif koşullarda fotoğraflar çektim. Sonuçların beklentimin de üzerinde çıktığını ilk adımda hemen yazdım zaten. İlk edindiğim intiba da hala sürüyor. İki hafta önce de fotoğrafçılara stüdyoda A7 gövdeleri kullandırmak üzere de inplato’da bir portre seti kurduk. O sette de A7R ile birlikte A7’yi kullandım.
A7R sensör müthiş kaliteli çıkış veriyor olmasına karşılık; hızlı çalışılacak bir gövde olmadığını stüdyoda gösterdi. Bir moda veya portre seti gövdesi değil. Fakat yavaş soluklu ama neticenin önemli olduğu setlerde çıkış kalitesinin üst segment SLR gövdelerden daha iddialı olduğu kanıtlanmış durumda.
Her iki gövdenin ISO performansı ve keskinliği SLR gövdelerin oldukça üzerinde.. Focus bazı zamanlarda yavaş kalsada idare eder durumda. Gövde materyali oldukça güven veriyor. Menü arayüzü SLR gövdelerden alıştığımız gibi. Poz telafi çarkının (±) hemen el altına konmuş olması çok büyük kolaylık. Menü botonu çok emniyetli bir yerde duruyor.
Fakat, gövdenin arkasında bulunan çok amaçlı çark buton çok hassas. Minicik bir müdahele ile makinenin temel ayarlarının değişmesine sebep olmasının yanında; elbise veya el sürtünmesine karşı hiç direnci yok. Çarka standartta tanımlanmış ISO ayarı hemen değişebiliyor ve bunu farketmezseniz canınız sıkılabiliyor. Başıma geldi. Sürtünmeden dolayı ISO ayarı 64’e indiğini farkedemedim. Farkettiğimde bir sürü fotoğraf çekmiştim. Umarım bu durum değiştirilebiliyordur.
Ayrıca objektifi manuel moda getirmek için kısayol butonu konmamış ve menülerde zaman geçirmek gerekiyor. Epey debelendikten sonra Sony teknisyenlerinden yardım istemek zorunda kaldım.
Bu ayarların neredeyse tamamı mutlaka yeniden tanımlanabiliyordur. Ama gövdeyi çok iyi tanımadan bir sete girerseniz yabancılık çekip ve muhtemelen siz de benim gibi cuvallayacaksınız. Yani temel ayarları alıştığımız klasik SLR ayarlarında biraz farklı. Arayüzü de alıştıklarımıza çok benzese de içindeki ince detaylar çok önemli. Anlayacağınız verimli kullanabilmek için önce makineyi ve arayüzünü öğrenmek gerekiyor.
Sonuç olarak, gövde tasarımında bir takım eksiklikler olsa da çıktıları itibarıyle mükemmel bir makine. Biraz daha evrilirse – ki mutlaka evrilecektir – gelecekte SLR makinelere mahkumiyetten kurtulacağız gibi görünüyor..
A7R’nin yavaş kaldığı sette A7 ile oldukça hızlı çalışabildim. Çıkış kalitesinin yine üst seviye SLR gövdelerden iyi olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunda Zeiss objektiflerin ciddi katkısı olduğunu gözardı etmemek gerekiyor. Ben sette 85 mm ve 135 mm. Zeiss objektifleri kullandım. Yaptığım kayıtlar JPG olmasına rağmen keskinlikleri son derece iyi geldi. Setteki makinelerden sıradan boş olanı aldığım ve kayıt ayarlarını kontrol etmeden çekime başladığım için ve benden önce çalışan JPG kaydında bıraktığından çektiklerimin ne yazık ki RAW dosyaları yok. Çekime katılan fotoğrafçılardan Süha Kendiroğlu ve Mustafa Tiryakioğlu’nun çektiği fotoğraflar RAW idi. Ben de onları işledim.