Nü Sanat ve YarımKadın Hakkında..

Nü Sanat ve Yarım Kadın hakkında söylem

Skolastik çağı (ortaçağ, karanlık çağ) dışarıda bırakmak koşuluyla; insanlık tarihinin tüm dönemlerinde sanat sözle ifade edilemeyeni anlatmaya aracılık etmiştir.

Bu durum bugün de değişmemiştir. Sanatın anlatımı, sanatçının irdelediği konuyu kendi yöntemiyle vücuda getirmesi yoluyla ifade etmesiyle gerçekleşir. Sanat ve sanat tarihiyle tanışmamdan beri İslam ve doğu sanatının kendi rönesansını gerçekleştiremediğini düşünmüşümdür hep. Ben kendimi ve çağdaşlarımı hiç bir zaman İslam veya doğu sanatı kavramı içerisine yerleştirmedim ancak, yaşadığımız coğrafya ve kültür etkilerini ve taleplerini de göz ardı edemem.

Rönesans (yeniden doğuş), karanlığı aşmak için bilim, sanat ve felsefeye dayanarak; ortaçağın dogmalara bağlı, insanı ve bireyi yok sayan baskıcı yaşam önermesine başkaldırışı temsil eder. Batı ile klasik antikite arasında sanat, bilim, felsefe ve mimarlıkta bağın tekrar kurulmasını sağlayan, Roma ve Antik Yunan filozof ve bilim insanlarının çalışmalarının yeniden incelenip, deneysel düşüncenin canlandığı, insan yaşamı (hümanizm) üzerine yoğunlaşıldığı, matbaanın keşfiyle birlikte bilginin geniş kitlelerle paylaşımının arttığı ve radikal değişimlerin yaşandığı dönemdir. İnsanın yeniden keşfedilmesi, skolastik felsefenin yıkılması, bilimsel düşüncenin hakim olması, kilisenin ve din adamlarının otoritesinin sarsılması ve sanattan zevk alan aydın sınıfın oluşmasını sağlar.

Çıplak kadın vücudu, Havva’yı ve cehennemde cezalandırma sahnelerini betimlemek için Antik Yunan ve Roma sanatında kullanılır. Bireysel hak ve özgürlüklerin yok sayıldığı, sadece skolastik düşüncenin hakim olduğu, hukukun sadece güçlüyü savunduğu 5.yy ile 15.yy arasında 1000 yıl süren ortaçağın karanlığında, nü sanat kaçınılmaz olarak unutulur.

15.yy. İtalya’sında başlayan rönesansla nü sanat yeniden keşfedilir ve geniş uygulama alanlarına kavuşur. Ressamlar nü resimlere özellikle önem verirler. Çünkü insan bedeninin, resim tekniği açısından betimlenmesi zor fakat insan bedeniyle çalışmak bir sanatçı için didaktiktir de. İnsan yüzü ve bedeni, birçok anlamı, düşünceyi, güzelliği, çirkinliği ve ifadeyi taşıyabilir. Bu nedenle sanat tarihinde ressamlar, doğayı farketmeleriyle birlikte bazen didaktik, bazen politik bazen de kişisel nedenlerle çıplak insan bedenine yönelirler. Antik çağda da sanatçılara esin kaynağı olan insan vücudunun betimlenmesi, Rönesans’tan başlayarak insan Avrupa sanatında hiç azalmadan sürer. İslam ve genel olarak Doğu sanatlarında ise nü sanat, dini ve ahlaki nedenlerle baskı ve korkudan ötürü pek seyrek görülür.

Avrupa sanatının ve rönesansının yönlendirici gücü para ve talep olur. O dönemin tüccarları en karlı ticareti araştırıp bulmaları ve bu yoldan sağladıkları zenginlikleri sanat ve endüstri yeniliklerine yatırmaları sayesinde rönesansın enerjisini sağlarlarken; sanatçılar da rönesansın zihinsel gücü, yönlendiricisi ve öncüleri olurlar.

Yarım Kadın demeci ve akislerini araştırırken; özellikle “rahatsız etme” durumuyla ilgili ilhamı, rastladığım bir röportajdan aldığımı da belirtmeliyim. Profesyonel bir çıplak model olan Didem Dinç, bir röportajında “- Hiç taciz edildiniz mi?” sorusunu soran muhabire verdiği yanıtta, aslında bu kişisel özgürlük, birey olma ve rahatsız etme durumunu anlatıyor:

” – Çekim sırasında mı? Hayır. Ama sokakta giyinikken çok taciz edildim. Sosyal medyada çok taciz edildim. Pis teklifler, çirkin fotoğraflar.. Ama artık azalıyor. Neden azalıyor? Çünkü ifşa ediyorum! Kim beni taciz ederse bedelini öder. Kadınlar korkuyorlar. Susuyorlar, bastırılıyorlar.  En fecisi de utanıyorlar! Biri sizi taciz ettiyse utanacak kişi tacizcidir. Ben onları utandırıyorum, unutamayacakları bir tokat atıyorum. “Şortuna gözünü diken adam, sen çıplakken gözlerini nereye çevireceğini şaşırıyor, utanıyor. Onları rahatsız etmek hoşuma gidiyor” diyerek soruyu cevaplıyor.

Röportajın tamamını okumak isterseniz bu linke tıklayın.

Güncelleme.. | 17/11/2018

Sanırım derdim tam olarak anlaşılmadı. Makaleyi yayınladıktan sonra, bir arkadaşım projede poz vermek isteyecek normal kadınlar olamayacağını ve profesyonel modellerle çalışarak ancak yapmanın mümkün olduğunu yazdı.

Bu projede özellikle profesyonel modellerle çalışmak istemiyorum. Bu çok kolay olurdu. Modelin set deneyimi ve kamera karşısındaki esnekliği, rahatlığı, önemli bir yükü üzerimden alırdı.

Bir çok insan, özellikle erkekler, profesyonel modellerin muhteşem vücutlu ve çok güzel insanlar olduklarını düşünür. Bu düşünce yanlıştır; gerek kadın modeller, gerek erkek modeller de bizim gibi insanlardır. Onları bu hale endüstri bilinçli olarak getirir. Hepsi endüstrinin, biyoiktidarın yarattığı ve iktidarın amacına hizmet için kullandığı mitlerdir. Modeller poz verirken, endüstrinin istekleri ve – endüstrinin maşaları biz fotoğrafçıların verdikleri direktifler doğrultusunda – bizim yönlendirmelerimizle, çeşitli maskeler takarlar. Bu maskeler görünmesi istenen ifadelerin maskeleridir. Görünmesi ve özenilmesini istedikleri mitlerdir. Biz fotoğrafçılar, onların endüstrinin güzellik söylemi ve ihtiyaçları doğrultusunda öngörülen güzellik mitleri haline dönüşebilmeleri için çalışır ve durumu dibine kadar manipüle ederiz. Bu aslında “iktidarın” söylemi ve isteğidir.

Ben bunu istemiyorum. İşi modellik olmayan sıradan kadınların bu konudaki düşünce ve ifadelerini fotoğraflara aktarabilmeleri için kendi duruşu, kendi ifadesi ve söylemiyle; müdahelesiz ve yönlendirmelerim olmaksızın fotoğraflarını çekmek istiyorum. Kadını sadece şekil olarak değil; fikir olarak ele almaya çalışıyorum. Çerçevedeki varlığının anlamı olmasını istiyorum.

Bu çalışma iktidara ve iktidarın söylemine, endüstriye ve onun yamaklarına, kapitalizm ve tüketime bir karşı duruşu ifade etmeli. Bu nedenle iktidarın isteği olan mite değil, doğanın ve kadının kendi mitine hizmet etmek istiyorum..

İlginizi çekerse #YarımKadın proje metni burada

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

twenty − eight =