Yuval’ın bizi çıkardığı bu yolculukta Pompei Freski bizi adeta Yunan mitolojisinin güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit’e kadar götürür.
Yunan Mitolojisi ve Afrodit
Çoğu kez çıplak betimlenmiş olan Tanrıça Afrodit; idealize edilmiş bir biçimde pek çok sanat eserinin konusu olmuş, zaman içinde de Roma din ve kültür hayatının bir parçası haline gelmiştir. Bu fresk, bazı kaynaklarda “Afrodit Anadyomeni” olarak tanımlanırken (Afrodit’in su yüzüne çıkan, dalgalardan doğan anlamına gelen sıfatı); değişik kaynaklar da “Venüs’ün Midye Kabuğundaki Evi” (House of Venus in the shell) olarak belirtir.
Mitolojik Afrodit’ler
Yunanlıların Aphrodit, Latinlerin Venüs dedikleri ölmezlerin en güzeli, “Aşk ve Güzellik Tanrıçası, önceleri “Işık İlahesi” sayılır. Işık Tanrıçası telakki edilmesi, onun gökyüzünde çeşit çeşit ihtişamlarla kendisini göstermesinden ötürü değildir. Işık, yeryüzünde de hayatın ve çoğalmanın başlıca sebebidir. Yunan mitolojisinde Afrodit’in doğuşu şöyle anlatılır:
“Beyaz ve lekesiz gümüş deniz üzerinde hasıl olan dalgalar, hafif hafif çarpıyorlardı. Birdenbire köpüklü beyaz bir dalga kalktı, geldi, sahile çarptı. Oraya yosundan hoş ve yumuşak bir döşek bıraktı. Bu tabii döşekte çıplak bir kız yatıyordu. Bu kız, göklerde, yerlerde, denizlerde ne kadar güzel peri kızları varsa, onların hepsinden; hatta Olympos’taki tanrıçalardan bile güzeldi. Bu eşsiz güzel bakire, dalgaların köpüğünden yaratılan, tatlı gülüşlü, güzeller güzeli Aphrodite’tir. Zephyros’un taze nefsi, hışıldayan dalgalar üzerinde, bir sedef kabuğu içinde onu uzun zaman denizde gezdirmişti. Sonra sahile gelince sedefin iki kabuğu açılmış, oradan bu güzel kız çıkarak kumlar üzerindeki yosun döşeğe uzanmıştı.”
Aphrodit, Kıbrıs kıyılarında bir deniz beşiğinden çıkar ve karaya ayak basar. Kumsalda yürüdükçe nazik ayaklarının bastığı yerlerde renk renk güzel kokulu çiçekler açmaktadır. (Can)
Knidos Afroditi’ne dair pek çok hikaye vardır. Ancak en etkileyici olanı ise Ahmet Altan’ın “İçimizde Bir Yer” kitabındakidir:
Praksiteles, Atinalı bir heykeltraştır. Bir gün ressam bir arkadaşıyla, Knidos’da bir akşam vakti sahilin kuytu bir yerinde içki içip sanattan konuşurlarken, tepedeki manastırdan rahibelerin indiğini görürler. Rahibeler sahile gelip, biraz serinlemek için elbiseleriyle denize girerler. Aralarından yalnızca birisi çırılçıplak soyunur. Genç kadının vücudunu gören Praksiteles, hemen o anda o vücudun heykelini yapmadan yaşayamayacağını hisseder. Ertesi gün manastıra gidip, başrahibeden genç rahibenin heykelini yapmak için izin ister. Başrahibe:
Biz karışmayız, kendisine sorun, kabul ederse heykelini yapabilirsiniz.” der.
Heyecanlı heykeltraş, genç rahibeyi çıplak heykeli için poz vermeye ikna eder. Heykeli yaparken, kızın hikayesini de öğrenir. Genç kız, bir adamı öldürmüştür. Yargılamasının sonunda mahkeme genç kızı ölüme mahkum eder. Yargıçlar idam kararını okudukları sırada, genç kız için artık yapılacak hiçbir şey kalmadığını gören avukatı, birden ortaya fırlayıp genç kızın yanına giderek, üstündeki elbiseleri yırtar ve kızın çıplak bedenini yargıçlara gösterirken şunları söyler:
Bu memeleri yoketmeye razı olacak mısınız?”
Genç kızın memelerini gören yargıçlar yeniden toplantıya çekilirler ve güzel memelere kıyamadıkları için idam kararını değiştirip, kızı bir manastırda yaşamaya mahkum ederler. Praksiteles, ‘hayat kurtaran’ o vücudun heykelini yapar ve adını “Knidos Afroditi” koyar. Praksiteles, heykelin canlı gibi algılandığını fark edince satmak ister, ama heykel çıplak olduğu için kimse almaya cesaret edemez. Knidoslular heykeli görür görmez köle pazarında işlerine çok yarayacağını düşünerek, satın alırlar ve kentteki yuvarlak tapınağın en güzel yerine yerleştirirler. Praktiteles’in yaptığı ve tarihin bilinen ilk çıplak heykeli olarak da bilinen heykel, Romalı Plinius tarafından “dünyanın en güzel heykeli” ilan edilmiştir. Knidos Aphrodit’inin, Antik Çağda yapılmış 53 kopyası halen değişik müzelerde sergileniyor.
Pingback: Nü, Yuval Yairi ve Savoy Otel • • 2 • Mustafa Turgut | Fotoğrafçı