Michals, hayatının her döneminde sanata özel ilgisi olan bir çocuk gibidir. Colorado Üniversitesi’nde, sanat lisansı yapar. Daha sonra New York’taki Parsons Tasarım Okulu’nda grafik tasarım bölümüne başlar, fakat tamamlamaz.
Foto muhabirliği ve sosyal belgeci fotoğrafçılığın hakim olduğu 60’lı yıllarda; herhangi bir fotoğrafik bir geleneğe bağlı kalmaksızın ticari işler yaparak kendini geliştirir. Stüdyosu olmadığı için, portrelerine konu olan insanları kendi çevrelerinde fotoğraflar. Vogue, Mirabella, Mademoiselle, Life ve Time gibi dergiler için; Marcel Duchamp, Andy Warhol, Pier Paolo Pasolini, René Magritte, Richard Gere ve Joe d’Alessandro gibi ünlülerin portrelerini çeker.
Soğuk savaşın zirvede olduğu 1950’lerin sonlarında Time için çalışırken; 1000 $’lık bir turla Rusya’ya gidebileceğini öğrenir. Ailesinden aldığı 500 $ borç ve bir arkadaşından aldığı emanet bir fotoğraf makinesiyle Rusya’ya gider. Seyahate giderken önce fotoğraf çekip, sonra soru sormak aklındadır. Bu seyahatinde fotoğrafçılığa ilgisini ve fotoğrafın sihrini keşfeder. Rusya’da çektiklerinin tümü 1963 yılında New York Underground Gallery’de sergilenir. Bu özgürlükle Michals, “görünenle görünmeyenin karmaşası” olarak adlandırdığı fotoğraflarındaki yazma pratiğini ve bilinen fotoğraf dizilerini üretebildiğini söyler.
“Portre çekimi yapmaktan yorulmuştum çünkü insanlar çekimlere zamanında gelmezlerdi. Boş odalarda bekleyerek çok uzun zaman harcadım. Bu beni, Eugene Atget’in boş Paris sokakları çekimlerinden az da olsa etkilendiğim ‘Boş New York’ adını verdiğim seri çekimime yönlendirdi. Bir süre sonra fark ettim ki bu boş iç mekânlar sahne setlerine benziyorlardı. Bu yüzden zihminde küçük sahneler hayal etmeye başladım.” (Mc Kenna)
“Her zaman ticari işler yapacağım. Çünkü özel işlerimin beni destekleme sorumluluğunu üstlenmesini istemiyorum”
Cinsiyet, cinsellik, din ve ölüm konusundaki fikirlerini fotoğraflarıyla ifade edebileceğini farkeder. Eserlerinde mizahi, trajik, yaratıcı veya ürpertici anlayışla bu temaları sık sık kullanır. Kendisini azgın bir ateist olarak tanımlayan Michals aynı zamanda bir eşcinseldir. Belki de bu tercihleri; cinsellik ve ölüm kavramlarını; vazgeçemeyeceği iki tema haline getirir. Ona göre, bu sorunlar her türden çözüme direnirler. Böylece sanatçının üzerinde sürekli çalışabileceği, tükenmek bilmez malzeme olma işlevi görürler.
Denver Sanat Müzesinde kariyeriyle ilgili bir konuşmasında şöyle söyler: “Şaşırtmayı öğretmek zorundayız. Şaşırtıcı olmak için ne yapmamız gerektiğini anlamak zorundayız. Şaşırtıcı olmak zorundayız çünkü hepimiz bu gezegende karanlıkta ıslık çalıyoruz.” (DAM Channel, Youtube)
Farklı röportajlarınlarından toparlamayla kendini şöyle ifade eder:
“Ben bir ampiristim ve sadece doğrudan deneyimlerime inanıyorum. Görünür olana inanmıyorum, en önemli şeyler görünmez. Ben yansıma içindeki yansımaları fotoğraflayan bir yansımayım. Gerçekliği fotoğraflamak, hiçbir şeyi fotoğraflamaktır.”
Michals’ın fotoğraflarında, bir imge bulmayı umduğumuz yerde, imge yerine kelimeleri; derin bir düşüncenin imgesinin hissiyatını buluruz. (Carvalho)
Fotoğraflarının neredeyse tamamı zaman ve mekanı hatırlatır. Fotografik yollarla, düşünceyi sanatına dahil eder. Her zaman, her yerde, imgelerle düşünür ve bu yaklaşım eserlerinde genellikle görülür. Michals’ın en bilinen serileri, film sahnesi gibi birbirini takip eden sekanslar halinde olanlarıdır. Bu anlatım formu hikayenin fotoğraflarla anlatılmasına ve parçaya başka bir boyut eklenmesine olanak tanır. Ayrıca fotoğrafların üzerine çizimler ve metinler ekleyerek anlamlarıyla oynar. Kompozisyonlarında kullandığı çizimler, metinler ve soyut bileşenler, başka türlü anlaşılmayan bir hikaye veya düşünceyi anlatabilen fikirleri içerir.
“Seri fotoğraf oyunlarından birkaç tane yaptıktan sonra fark ettim ki; fotoğrafların metine de ihtiyacı vardı. Bu yüzden üzerlerine yazı yazmaya başladım. Örneğin ağlayan bir kadın fotoğrafı gördüğümde neden ağladığını bilmek istiyorum, işte bu nedenle dil daha spesifik olmaya yarıyor. Babamı çektiğim fotoğrafa günlerce bakabilirsiniz ama yine de bu adam hakkında ve benim onla ilişkim hakkında hiçbir şey bilemezsiniz. Bu yüzden ben imajın başarısızlığa uğradığı yeri doldurmak için fotoğrafların üzerine yazıyorum. Yazı, bir başlık da değildir. Başlık size neye baktığınızı söyler ve söylediği anda görüntü önemini yitirir. Gerçekte ben izleyiciden çok kendim için yazıyorum. Çünkü hissettiğim şeyi sesli bir şekilde söylemeye ihtiyacım var.”
Nesir Portre
Düz yazı portre (propose potrtrait) olarak ifade edilebilecek portreleriyle ilgili olarak şunları söylüyor:
“Bir nesir portre, mutlaka birinin neye benzediğini göstermez. Bir yüzün çoğaltılması değildir. Bir nesir portre, kişinin doğasının ne hakkında olduğunu anlatır. Rene Magritte’nin fotoğrafını çekerken, portrenin etkisini veren atmosfer zaten Magritte’nin doğasında olan şeydir. Warhol’u fotoğraflarken de yine (eğer varsa) gizemi Warhol’un karakterinde olandır. Kendi başınıza birini yakalayamazsınız. Konu muhtemelen kim olduğunu bile bilmiyor. Bu yüzden, benim için nesir portre; bir insandan ziyade insanla ilgilidir.” (Bohnacker)
Konusunun dünyasına girerek ve fotoğraflarıyla bizi bu dünyaya davet ederek, bize portrelerinin konuları olan bu insanların doğası hakkında bir şeyler anlatır. Bu görüntüler kim olduklarınıdan ziyade fotoğrafçıya hissettirdikleri hakkında bir şey söyleme çabasıdır. Leningrad’daki çocuklar, Minsk’teki denizci ilk nesir portreleridir.
Soyut ressam Rene Magritte, gerek çalışmaları gerek kişiliğiyle onu çok etkiler. Michals, Rene Magritte için ilk ziyaretinden sonra şunları söylüyor:
“Biliyorum ki, hayatımızda, sadece mentor değil, büyük vericiler olan birkaç insan var. Hayatılarını açar, almadan verir ve bizi süreçte özgür bırakırlar. Bunu bilmeden yaparlar. Bunu örnek hayatları ve sanatlarının gücü ile yapıyorlar. Magritte’nin gücü ve vizyonunun bütünlüğüne müteşekkirim.”
Kuantum ve Heisenberg’in belirsizliği
Michals, Fransız Vogue dergisinin kuantum fiziği ile ilgili yapacağı özel bir sayı için dergiden sipariş alır. Kuantum fiziğinin kurucusu, Werner Heisenberg’in* Belirsizlik İlkesi** prensibinden yola çıkarak; Taiwan’da bir antikacı dükkanından satın aldığı dışbükey aynayla ‘belirsizlik prensibini ‘tasvir edebileceğini düşünür. Heisenberg’in Belirsizliğinin Sihirli Aynası olarak isimlendirdiği bu seride; ayna hareket ettirildikçe modelin aynada yansıyan yüzü de değişime uğramaktadır. The Guardian için Karin Andreassan tarafından yapılan röportajda, çekimi şöyle anlatır:
“Modelim hafifçe hareket ettiğinde imajı tamamen değişti. Garip, sıvı benzeri ve çok heyecan vericiydi. Sanki gözlerimin önünde gelişen ve titreyen enerjisine bakıyor gibiydim. Modelin dudakları büyüyor, gözü uzuyor ve son görüntüde, kameraya bakarken aynadaki yansımada yüzü hiç görünmüyordu; sadece boş bir sayfadı. Bu fotoğraf, serinin finali için için mükemmel bir seçim gibi görünüyordu. Saf beyaz enerji gibi.”
Fotoğrafların altındaki yazılar:
3- Odette, aynada kendisinin hangi yansımasını göreceğinden emin olamıyor.
4- Aynaya bakma hareketi görüntünün ne olacağını etkiler.
6- Belirsizlik her şeye ve her şeye izin verir.
* Kuantum mekaniğinin kurucusu olan ve yirminci yüzyılın en büyük fizikçilerinden biri olan Werner Heisenberg, özellikle kuantum teorisindeki belirsizlik ilkesi ile bilinir.
** Konum ne kadar kesin olarak belirlenirse, momentum bu anda o kadar az kesindir ve bunun tersi de geçerlidir. (Heisenberg, belirsizlik belgesi, 1927) (AIP | American Institute of Phisics)
Dizi Fotoğraflar
Dizisel modun, yada sekansların (hikaye anlatan birbiriyle ilintili bir dizi görüntüler) da yaratıcısı olarak bilinir. (Kozloff) Michals portrelerindeki kişilerin sessizliğinden hayal kırıklığına uğrar. Çektiği portrelerin modellerin göründüklerinden daha fazla bir şey söylemediklerini hisseder. Fakat insanlara göründüklerinin ötesinde de bir şeyler göstermek ister.
“Görünümlerinin ötesinde başka şeyleriyle ilgiliyim. Liberallar mi? Yatakta iyiler mi? Ya da o kadın bir orospu mu? O Yüzden kendi ihtiyaçlarıma uyacak şekilde fotoğrafçılığı yeniden icat ettim.” (Milk Books)
Michals’e göre; aradığı fotoğrafı yeniden icat etmenin bir yolu (squence) dizi fotoğraftı. Genelde izleyiciler, bir hikaye anlatan ya da bir hikaye anlatarak açıklayabilecekleri sanatı tercih ederler. Öykü veya anlatı, en azından, sanat eserinin sanatçı ve izleyici için ne anlama geldiğine dair genel bir fikir verir. Sanat trendleri, soyutlama derecelerine göre şekillenir. Anlattığı hikayeler, ayırt edici olsa da, bu belirli birey veya durumu ilgilendiren tekil bir halde değildir. Hikayeleri genelleştirme kapasitesi, kısmen sanatın gücünün kaynağıdır.
Aynı zamanda, anlatılan hikayeler genel olarak insan türünü, mekan ve zaman ilişkisi içinde aktarılabilen koşulları ilgilendirdiğinden, bu hikayelerde aktarılan fikirler, karmaşıklık derecelerine eğilim gösterir. Michals, tam olarak; konuyla ilgili olarak hissettiği bir fikri iletmek için dizi görüntüleri kullanır ve fotoğraflar aslında onun sezgileridir. Hikayenin doruk noktasında herşeyi iletebilmek için fikri dağıtmadan yalın bir şekilde çok şeyi anlatır.
“Fotoğraflarım, çok özel fikirlerin, hislerin ve duyguların önceden tasarlanmış illüstrasyonlarıdır. Geçmiş anıları ve yeni sezgileri temel alırlar. Kazara değildirler, gerçek hayatın değil içsel dünyanın dramalarıdırlar. Ben kendimi illustre ederim.”
New York Modern Sanatlar Müzesi sanat yönetmeni olan John Szarkowski bu durumu şöyle tanımlar: “Michals’ın fotoğrafik formu, şeylerin ruhuyla ilgili sezgilerine dokunan orijinal masalları kaydetme işlevine uyarlamıştır. Eylem; hem anlatı netliği, hem de görsel ilgiye ulaşma konusunu basitleştiren, dürüst ve açık bir sahne yönetimidir. Şaşırtıcı bir şekilde, bu seri fotoğrafları bir anlamda gerçek olarak kabul ediyoruz. Bize görünmez bir gerçekliğin görünür sembollerini gösteriyorlar.”
The Fallen Angel Serisi
Yayınlandığı dönemde çok tartışmalara neden olan bu seri, maneviyatla ilgilidir. İşlerin ne kadar çabuk ve kolay yozlaşabileceğiyle ilgili ahlaki uyarıdır. (Kyle Ablan) Michals bu seride adeta insanı ve evrenin ahlakını sorgular.
The Fallen Angel bir kadınla seks yapan şehvetli bir melekle ilgilidir. Melek seksin sonunda kanatlarını kaybeder ve gözle görülür biçimde ağlar. Sonrasında derin bir pişmanlık içinde aceleyle odayı terk eder.
Dizide iki ana obje, sıradan bir kadın ve melek gibi görünen kanatlı bir adamdır. Solda ve sağda pencerelerle çevrelenmiş arka planda birbirlerinin üzerine dikey olarak yerleştirilmiş iki resim görünür. İlk fotoğrafta kadının başı bir yastıkta ve davetkar bir şekilde uyur gibidir. İkinci karede aslında kadının uyandığını ve meleğin kadına yaklaştığını görürüz. Üçüncü fotoğrafta aralarında temas başlar ve melek kadını öpmek için eğilir, kadın da onu yarı yolda karşılayarak cevap verir. Beşinci fotoğraf ise serideki şehvetli anı gösterir. Altıncı fotoğrafta melek kanatlarını kaybetmiş; insana dönüşmüştür. Yatakta ağlamaya başlamıştır. Yedinci fotoğrafta yaptığının farkına varmış halde, pişmanlığını hissederiz. Son fotoğrafta ise perişan halde odadan ayrıldığını görürüz. Melek genellikle ilahi ve sadık bir doğaüstü varlık olmakla ilişkilendirilir, ancak bu fotoğrafta cazibe göstergesidir.
Kelimeler ve imgeler
XX. Yüzyıl ortalarında göstergebilim, fotoğraf imgesini, anlam ifade etmek için kelimelere ve bağlam çağrışımına ihtiyaç duyan ifadeler olarak görmemizi sağlamıştır. Michals’de kelimelerin fotoğraflara eşlik etmesi yaygındır. Normalde bu kelimeler bir başlık olarak işlev görür. Herhangi bir şüphe olması durumunda, fotografik görüntünün ne gösterdiğini belirler veya açıklar. Görüntüyü kelime bağlamı içinde dil ile açıklar.
1974’te çalışmalarına metin eklemeye başlar. Seks, ölüm, sevgi, şiddet, güzellik, cinsiyet, din, maneviyat ve ölüm fotoğraf dizilerinde baskın temaları olur. Fotoğraflar belirli bir zamanda ve bir daha asla eskisi gibi olmayacak belirli bir yerde, birisinin veya bir şeyin nasıl ortaya çıktığını saptar. Anlamlı olmaları için bir bağlam veya geçerliliğe ihtiyaçları vardır. Michals, öyküleri anlatmak ve görünür dünyada neyin daha belirgin veya görünmez olduğunu göstermek için fotoğraf dizilerini kullanmıştır.
Chance Meeting Serisi
Michals, eşcinselleri ve birinin cinsel yönelimini gizleme mücadelesini keşfetme konusunda zamanının ilerisindedir. Düşüncelerinin kişiselliği, erken dönem serilerinden 1970’te yaptığı altı fotoğraflık Chance Meeting’de ortaya çıkar.
Bu seri cinsiyete odaklanan birçoklarından biri. İyi giyimli ve görünüşte çekici iki erkeğin, dar sokaktaki boş geçitte karşılaşmasında birbirlerine karşı özenli ihtiyatlılıklarını gösteren sahne, bizi eşcinsel seyir düşüncelerine götürür.
İlk beş fotoğrafta, arka sokaktaki bir kaldırım üzerinde yürüyen iki kişi görürüz. Biri bize doğru yürüyen iki adamın geçebilmesi için kaldırımda yeterince yer var. Her görüntü aynı yerden çekilmiş ve sahne büyük ihtimalle rastlantısal değil kurgudur. Kadrajın solundaki tuğla duvar dokusu abartılı bir derinlik vererek, sokağı bir tünel gibi göstermektedir.
Orta yaşlı olan her ikisi de siyah palto, pantolon ve ayakkabı ile beyaz gömlek giymiş. Bize doğru yürüyen kişi gözlüklü ve bıyıklı. İkinci fotoğrafta, bizden uzaklaşan adama bakıyor gibi görünüyor. Üçüncü fotoğrafta, diğer adamla yanyana geldiğinde, ona bakmak için dönüyor. Dördüncüsünde, omzunun üzerinden geriye doğru tekrar bakıyor. Beşinci fotoğraftaki farklı bir noktaya bakışı, sanki kendine bakan başka birisini farkettiğini düşündürüyor. Son görüntüde, bizden uzaklaşan adamın durduğunu ve yanından az önce geçen bıyıklı ve gözlüklü adama dönüp baktığını görüyoruz.
Bu seriyle ilgili Michals;
“Sokakta yürürken gece karanlığında seyreden gemiler gibi rastlaşan ve birbirine ilgi duyan iki adamın, eşcinsel etkileşimlerini göstermeye çalıştım” diyor. (Rouvalis)
Bu görüntü dizisini daha dikkatli incelediğimizde ise; düşündüğümüz şey; fotoğraflardaki tipolojinin farklılaşması halinde, başka şeyler düşünebilme olasılığımızdır. Michals’ın seyircileri onunla birlikte düşünmeye ve hissetmeye davet eden; bu dizide görünür kıldığı şey, zihinsel uzamının birikintileridir.
Babamdan Bir Mektup (1975)
Michals bu fotoğrafla ilgili şunları söylüyor..
1960’ların başında annemi, babamı ve kardeşimi Manhattan’daki Charles Sokağındaki bir apartmanda fotoğrafladım. Babam 50, kardeşim 20 yaşındaydı; annemin yaşını bilemiyorum. Sadece annemi ve babamı fotoğraflamaya başladım, fotoğraflar hep mutsuzdu. Sonra kardeşimle birlikte farklı kompozisyonlar üzerinde çalışmaya başladım. Ailem hakkındaki gerçek sırrı bilseydiniz, seçtiğim fotoğrafın göründüğünden fazlasını açığa çıkarttığını anlardınız.
1960’da çektiği bu fotoğrafa, babası öldüğünde geri dönerek fotoğrafa eşlik etmesi için bir metin ekler..
“Hatırladığım kadarıyla, babam her zaman bir gün bana çok özel bir mektup yazacağını söyler dururdu. Ama bana mektubun ne hakkında olabileceğini asla söylememişti. İkimiz arasında paylaştığı aile sırrının, gizemin, mahremiyetin ne olduğunu kestirmeye çalıştım. Mektupta ne okumayı umduğumu biliyordum. Bana olan gizli sevgisini sakladığı yeri söylemesini istiyordum. Ama sonra öldü ve o mektup hiç gelmedi. Gizli sevgisini sakladığı yeri asla öğrenemedim.” Metnin başlığı “Babam’dan Mektup’tu ve aramızdaki ilişkiyle ilgiliydi. Babamın neye benzediği değil, aramızda neyin olup olmadığıyla ilgiliydi.. Yazdığım metin ile fotoğraf birbirine eşlik ediyorlardı.
Bu metin fotoğrafa eklendiğinde, figürlerin neyi temsil ettiğini rahatlıkla anlaşılabilir ve hissedilebilir. Metnin anlamını imge ile eşitleyen fotoğraftaki genç adamı Michals, yaşlı erkek ve kadını da babası ve annesi olarak tanımlamamız istenir. Fotoğraftaki baba ile oğul arasındaki gerilim, kompozisyonun ana temasıdır. Oğul, çerçevenin dışındaki bir şeye bakar. Belki de baba, oğlunu henüz kendi içinde görmediği bir şey olarak kabul eden bir bakışla görür. Anne ise gerginliği çözmek için güçsüzdür. Bu kimlikler ayrıca Michals’ın sanatsal işleri ile ilgili açıklayıcıdırlar. Baba ile oğlu arasındaki ilişkiye dair bu saplantı, Michals’ın çalışmalarının çoğunda fazlasıyla belirgindir.
Michals’ın 50 yıllık kariyerinin ardındaki ilke; insanlığın varoluşunun ana temalarına ulaşmak için sahnelenmiş kurguları kullanmasıdır. Çağdaşlarının çoğundan farklı olarak kendisini, işini, hatalarını; kendi deyimiyle yeniden icat ederken, muhtemelen en rahat olanıdır. Teknik olarak en iyisini yapmak yerine, evrimleşebilmeyi ve peşine düştüğü fikri aktarabilmeyi temel alır.
Kaynakça
- Ablan, Kyle https://kyleablan.weebly.com/duane-michals.html
- Andreassan, Karin; The Guardian 2015 https://www.theguardian.com/artanddesign/2015/feb/26/duane-michals-best-photograph-french-vogue-quantum-physics-heisenberg
- AIP (American Instite of Phisics) https://history.aip.org/history/exhibits/heisenberg/p01.htm https://history.aip.org/history/exhibits/heisenberg/p08.htm
- Bohnacker, Siobhan; Son Duygusal Duane Michals ile Bir Soru ve Cevap , The Newyorker https://projects.newyorker.com/portfolio/michals-empty-ny/
- Caravalho, John; Chance MeetingWith Duane Michals https://www.academia.edu/29304239/Chance_Meeting_With_Duane_Michals
- DAM, (Denver Art Museum) Youtube Kanalı; Video kaydı: 13:45 https://youtu.be/pZa_oOzXVkY
- McKenna, Kristine; ART: Picture Imperfect: For maverick Duane Michals Los Angeles Times, Mart 1993
- Kozzloff, M.; Duane Mıchals Now Becoming Then, s.14
- Michals, Duane https://duanemichals.tumblr.com
- Michals, Duane; 2010, A Visit with Magritte, unnumbered pages. (Steidl)
- Michals, Duane; Contacts Volume 2 – The Renewal of Contemporary Photography; Aktaran ve Çeviren: Cenk Mirat Pekcanattı; https://www.youtube.com/watch?v=leki0SbvFH8&t=336s
- Milk Books https://www.milkbooks.com/blog/photo-wisdom/duane-michals
- Rouvalis, Christina; Carnegie Magazin; CMOA Blog; Duane Michals: Telling the Story of the Storyteller (28 Ekim 2018) https://oldblog.cmoa.org/2014/10/duane-michals-telling-the-story-of-the-storyteller
- Szarkowski, John; Looking at Photographs: 100 Pictures (New York Museum of Modern Art Collection, 1973), Alıntı; Linda Benedict-Jones, “Duane Michals: Storyteller,” 50-51.