Nisan’ın Güzel Sanatlar’ı kazanmasının ardından, dün kardeşimin gönderdiği bir elektronik posta bana çok değerli bir hediye daha getirdi.
Ortaokuldaki edebiyat öğretmenim Muharrem Özbilen Hocam, gazetedeki köşesinde benden bahsetmiş. Ne kadar mutlu olduğumu tahmin edersiniz. Aşağıda bu onur verici yazıyı palyaşıyorum.
EMEKLİ MADALYASI
Değerli Okurlarım..!
Başlık sizi yanıltmasın. Türkiye’de çok çalışarak, görevini tam yaparak ne denli çalışırsanız çalışın, fikirleriniz, siyasi görüşleriniz iktidar yanlısı değilse, madalya almayı bırakın bir teşekkür kağıdı bile alamazsınız. Hele hele öğretmene madalya takılmaz, kapısının önünde uzun kuyruklu resmi arabalar hiç park edemez… Peki öyleyse bir emekliye, öğretmen emeklisine bu madalyalar neden veriliyor…?
Sevgili dostlarım işte bu soru zurnanın ZIRT dediği bir durumu anlatmakta. Ben de siz sevgili okurlarımla bana takılan madalyaları paylaşmak, madalyalarımla duyduğum sevincimi çarparak çoğaltmak istiyorum. Bu toplumda az da olsa değerbilirliğin, takdir duygularının hala SIFIRLANMAMIŞ olmasını tarihe not düşmek istiyorum. Sevgili okurlarım gazetedeki bu köşemi bugün kendim için kullanmak istiyor ve siz değerli okurlarımdan özür dileyerek kemdinden söz etmek istiyorum.
Dostlarım: Emekli olalı aşağı yukarı onbeş yıl oldu. Ülkenin çeşitli yerlerinde çalıştım. Daha sonra Merzifon Lisesine geldim. Emekli oluncaya dek Merzifon’un çeşitli liselerinde görev yaptım. Merzifon Ticaret Meslek Lisesinde yirmi yedi yıl dört ay üzerinden emekli oldum. Yirmibeş yıl, hatta otuz yıl oldu.
Merzifon Lisesinden mezun olan öğrencilerim bu gün en az kırk yaşındalar, kırk beş olanlar da var. Bu takvimsel süre içinde; öğrencilerimin beyinleri en yüksek verimlerine ulaşarak, her türlü riya ve gösterişten uzak, yaranma kaygısından azade bir biçinde geçmişi değerlendirmeleri çok önemlidir.
Bu değerlendirmeleri kitap yazarak, mesleki örgütlerinde belirterek tarihe not etmeleri ise; her faniye nasip olmayacak denli bana büyük bir ödüldür. Onların arasından iki lise mezunundan örnek vererek size benim canlı madalyalarımı tanıtmak istiyorum.
Merzifon Lisesi mezunlarından, Mine Foto’nun büyük oğlu Mustafa Turgut’un bana yazdığı madalyamın gerekçeli belgesi:
Yazının başlığı, “MEĞER BEN OKSFORD’DA OKUMUŞUM DA HABERİM YOKMUŞ..” adını taşıyor. Daha önceki yazılarında da çokça sözünü etmiş, sonunda yazılı bir metin haline getirdiği; kırk altı yıllık deney ve incelemeleri sonucu olan ruh ve kültür birikimi ile yazıya döküp bana göndermiş.
İçinde övgü olması bir yana, Merzifon Lisesi’nin dünü ile bugününü karşılaştırma olanağı vermesi bakımından önemli bir yazılı belgedir bu yazı…
Sayın Mustafa Turgut bu yazısında; okuduğu yıllardaki Merzifon Lisesi’ni, dersine giren öğretmenlerinin bir kısmını anlatıyor… Merzifon Lisesi’nin mekansal ve fiziksel oluşturmuş olduğu kurallarını da bir farkındalık icerisinde ele elerek, irdeleyerek anlatmış. Aslında bugüne ışık tutuyor. Eğtim tarihi bakımından, öğretmen yetiştirme açısından da çok fikir verici yönlendirici bir yazı…
Sevgili okurlarım işte benim canlı madalyalarımdan birisi… Önce hüküm kuruyor, sonra karar veriyor. Dünyanın hiçbir altın, bronz ve gümüş madalyaları bunun kadar değerli değildir, olamaz da…!
Daha niceleri var bölye övgüye değer. Yine Merzifonlu eşraftan bir ailenin çocuğu, Ertekin-Gültekin kardeşlerden biri sanıyorum Gültekin. Astsubay olarak yıllarca çalıştıktan sonra emekli olup Merzifon’a geliyor. Bir rastlantı ile karşılaşıyoruz. Hemen ellerime sarılıp; “EL ELİYLE YILAN TUT” sonra bana dönerek tamamlamamı istiyor, ben de “ ONU DA YALAN TUT” diyorum.
Yeniden bana sarılarak olanca içtenliğiyle kucaklıyor beni. Sevgili okurlar aslında bu bir atasözü. Ama bir kompozisyon konusu başlığı idi. O zamanlar edebiyat dersi içinde kompozisyon dersi de vardı. Öğrencim bunu yıllarca unutmamış. Kompozisyonun başlığıyla hitap ederek selamlıyor. İşte bu bir hüküm kurarak yıllırca sonra da karar vermektir.
Benim canlı canlı madalyalarım. Allah onlardan razı olsun. İşlerinde başarılar dileyerek, sağlık içerinde mutlu olmalarını Allah’tan niyaz ederim.
Not: Yarınki yazımda da İmam Hatip Lisesi öğrencim Ahmet Yuter efendiden söz edeceğim.
19 Temmiz 2014 Cumartesi