Bugün bir telefon aldım. Düğün fotoğrafçılığı yapan bir meslektaşım; bir emlakçı müşterisinin 50 adet dairesinin fotoğraflarını çekmek için fiyat verecekmiş fakat kriteri olmadığı için doğru fiyatlandırmayı bulmak üzere internette aramalar yapmış bizim sitemize denk gelmiş..
Nazik bir şekilde durumunu anlatan meslektaşımı dinledikten sonra, konuyu uzatmamak adına bizim sitemizde bulunan emlak fotoğrafçılığı fiyatları kullanabileceğini söyledim.
Bu arada fiyatların bulunduğu sayfanın linki burada.. (Bu fiyatlar fazla filan değildir. Minimal bir hizmet için ve sadece konutlar için verilen fiyatlardır bu arada. Ticari binalar için çok daha yüksek bedeller ödenmesi gerekir.) Sonrasında devam eden konuşma aşağıdaki gibidir..
- F: Mustafa Bey bu fiyatlar çok uçuk..
- B: Neden? Siz bu işten ne kadar kazanmayı düşünmüştünüz?
- F: Vallahi bilmiyorum, bir tek sizin sitenizde fiyat vardı, o nedenle size danışma ihtiyacı hissettim.. Alt tarafı bir takım sitelerde kullanacakları bir kaç fotoğraf çekeceğim, bu fiyatın çok fazla olduğunu düşündüm.
- B: Siz mi düşündünüz, müşteriniz mi böyle düşündü?
- F: (Geveleme cümleleri…)
- B: Siz ne kadara yapmayı düşünmüştünüz?
- F: Valla müşterim başka bir fotoğrafçıdan 1000 TL. Fiyat almış..
- B: Daire başına 20 TL. yani.. O zaman bırakın o başka fotoğrafçı yapsın, siz zamanınızı daha verimle işlerde değerlendirin..
- F: Ama müşteri arkadaşım..
- B: Peki söyle düşünelim: Lokantası olan bir arkadaşınız size bedava yemek verir mi? Veya butik işleten bir arkadaşınız size bedava tişört verir mi? Bu daireleri kiralayan veya satan arkadaşınız, dairelerden birine müşteri olmanız halinde size kiralamayı veya satışı bedavaya yapar mı?
- F: Elbette böyle bir şey olamaz canım..
- B: O zaman siz neden bedavaya çalışmak için kendi kendinize bahaneler üretiyorsunuz?
- F: (Sessizlik..)
- B: Bakın dostum.. Bu boş bir daireyi temizlemek en kabasından 1-2 saat sürer.. Bu arkadaşınız (müşteriniz) sözkonusu daireyi temizletmek için sürekli olarak çalıştırdığı temizlikçisine iskontolu tarifeden 70 TL. ödüyor, üzerine de temizlik malzemesini kendisi vermek zorunda. O zaman niye fotoğrafçılık yapıyorsunuz ki? Gidin temizlik işine talip olun, daha iyi para kazanırsınız..
- F: (Sessizlik..)
- B: Basit bir inşaat işçisinin günlük yevmiyesi 150 TL. Siz bu dairelerin fotoğrafını çekmek için günde 5 daire çekseniz 10 gün zaman harcayacaksınız, gitti, geldi masraflarının olmadığını düşünsek bile; sadece harcayacağınız zamanı basit işçi yevmiyesinden yola çıkarak hesaplasak 1500 TL. eder. Fatura kestiğinizde bunun devlete ödeyeceğiniz kısmını hesaplayın.. Bu arada vergi mükellefisiniz değil mi?
- F: (Geveleme ve kekelemelerden sonra..) Değilim..
- B: O zaman mesele yok, vergi ödemediğinize göre, bedava da yapabilirsiniz, cebinizden para çıkmaz.. Kardeşim bu sizin için iş ise para kazanmak zorundasınız, ev kiranız geldiğinde nasıl ödeyeceksiniz veya çocuğunuzun okul masraflarını, buzdolabınıza alacağınız gıda vs parayı nereden bulacaksınız.. Ayrıca vergi ödemezseniz devlete hesap soracak hakkınız da olmaz ki…
- F: Ya ben aslında düğün fotoğrafı çekiyorum da arkadaşım rica etti de… (gevelemeler..)
- B: O zaman bırakın herkes işini yapsın, siz de düğün fotoğrafı yapın.. Siz düğün fotoğrafını kaç paraya yapıyorsunuz bu arada?
- F: 1000-1500 TL arası, albüm dahil..
- B: Yapmayın o zaman kardeşim.. Amele yevmiyesine çalışacaksanız temizlikçilik yapmak daha karlı.. Bunu bir hesap edin lütfen, hiç değilse bu işi doğru dürüst hakkınca yapacak meslektaşlarınızın önünü tıkamamış olursunuz..
- F: Çok teşekkür ederim üstad, ben sizin gibi düşünmemiştim..
- B: Kolay gelsin..
Telefonu kapattım. Fakat sinirlendim de.. Bir sanatkar, bir fotoğrafçı, bir grafiker; özetle emeğini satarak hayatını kazanan insanlar basit amele yevmiyesi üzerinden dahi yola çıkarak yaptığıkları işin karşılığını kuruşlandıramıyorlarsa bu işleri yapmamalılar.
Basit ameleyi aşağıladığımı düşünmeyin sakın, yaptıkları işin karşılığını hakkıyla alan ve o parayı almak için sırtından ter çıkan insanlardır onlar. Ancak iş sanatkarlık tarafına geçtiğinizde şekil epeyce değişir. Bir sanatkar, sanatkar olabilmek için nelere katlanır, hangi eğitimlerden geçer, o kıvama ulaşıncaya kadar ne tür eziyetler ve buhranlar atlatır; bu bir çok kişi tarafından bilinmez. Fotoğrafçılık son yıllarda ne yazık ki, kolayca “olunabilen” bir meslek haline geldi.
Ortalıkta bolca bulunan 150 liralık kurslara gidince fotoğrafçı olduğunu; İfsak’taki 350 liralık kursa gidince de hoca olduğunu zanneden bir sürü insan tanıyorum. Bunun adı had bilmezliktir. Fotoğraf çekmek başka bir şeydir, fotoğrafçılıktan hayatını kazanmak başka bir şeydir.
Şimdi bir takım hesaplar yapmak istiyorum.. Türkiye koşullarında devlet okullarında okuyarak eğitimini tamamlamış bir sanatkarın, ailesine getirdiği eğitim maliyeti günlük 43,85 TL’dir. Eğer özel okulda okuduysa yıllık maliyet 75,35 TL’ye çıkar. Yani sadece lise bitirmenin aileye maliyeti devlet okulunda 120,744 TL., özel okulda, 211,582 TL. Eğer üniversite mezunu ise; devlet okulunda 165,174 TL.; özel okulda 282,110 TL.’dir. Bu rakamların içine devlet tarafından harcanan kaynakların hesabı katılmamıştır. Öğrencinin eğitim süresince harcadığı kişisel, sosyal vb. keyfi harcamalar da bu hesabın içinde yoktur. Merak ediyorsanız basit hesap yoluyla ekleyebilirsiniz..
Bu hesaba göre; maliyeti bu civarlarda olan bir kişi 150 TL/gün hesabıyla çalışacaksa; verimli bir eğitim midir? Eğer böyle olacaksa bu kadar eğitimi vermek için ailesi ve devlet neden bu maliyete katlanırlar? Bu maliyetlerin hiçbirine katlanmadan da pekala bu ücretler kazanılabiliyor. Basit işçi yevmiyesi: 150 TL… Ya bu hesapta bir yanlışlık var, veya meseleye yanlış taraftan yaklaşıyoruz. Evet meseleye yanlış taraftan bakılıyor. Buradaki ironi tam da zurnanın zırt dediği burada başlıyor.. Durumu şöyle izah etmeye çalışayım:
Kendini fotoğrafçı oldum zannedenler aslında bir bok olmuş değiller. Ne vergi mevzuatından, ne SGK’dan ne de bu işleri böyle kaçak göçek sürdürmenin, kendilerinden sonra gelecek meslek kuşaklarına ve hatta kendi çocuklarına nasıl bir zarar verdiğinden habersizler. Bu durum sadece böyle sonradan olma fotoğrafçılar arasında değil, mektepli fotoğrafçılar arasında da böyle. Çünkü mekteplerinde işin fotoğraf işletmeciliği ile ilgili hiç bir şey öğrenemeden mezun oluyorlar ne yazık ki..
Bir sanatkarın, kendine ve ülkeye maliyeti yukarıdaki basit hesabın kat kat üzerindedir. Sanatkar dediğiniz kişi “Alnında ışığı ilk hisseden insandır.” Öyle olmalıdır, aksi takdirde sanatkar değildir. Eğitimi ve diğer herşeyi bir kenara bıraksanız bile, sadece sanatkarlık meselesi bile onu değerli kılar. Çünkü sanatkar olmak için eğitime ihtiyaç da yoktur. Sanat eğitimi, sanatkarı sadece olması gerektiği yönde evirir, olgunlaştırır, yönlendirir. Kişinin sanaktarlık yetileri kendi içindedir. Yani özetle sanatkar, hangi sanat dalında olursa olsun, sıradışı bir insandır. Bu insan, terzi de olabilir, su tesisatçısı da.. Ressam da olabilir, heykeltraş ta.. Aralarındaki fark sadece ürettiklerinin formunda değişiklik gösterir. Dolayısıyla bir ressam daha yüksek değerde olup bir terzi daha az değerde olmaz. Hepsi memleket için aynı değere sahiptir, olmalıdır.
Basit işçi ile sanatkar arasındaki farkı gördükten sonra gelelim kuruşlandırmaya. Basit işçinin hiç bir yatırımı yoktur, olamaz da.. Fakat bir fotoğrafçının bir sürü yatırımı vardır. En önemli yatırımı ise kendine yaptığı yatırımdır. Kişisel gelişimi, yaşam biçimi, eğitimi, donanımı, bilgi seviyesi, edindiği tecrübeler, yaşadığı zorluklar, dünya ile etkileşimi, ülke ekonomisine katkısı, müşterileri için ürettiği katma değer.. Bunlar çoğaltılabilir.
Ticari olarak fotoğrafçılık yapan bir sanatkarın bilmesi gereken en önemli şey bana göre müşterisi için ürettiği katma değerdir. Fotoğrafçılar; özellikle reklam fotoğrafçıları, müşterilerinin ürün veya hizmetleri için bir katma değer üretirler. Görünmeyen bir şeyi, ürünü veya hizmeti görünür kılarlar. Bu eylem, o ürün veya hizmet için yapılabilecek en iyi şeydir. Bir şeyi üretebilirsiniz, ama onu göstermezseniz satamazsınız. Reklamın tek kuralı budur. İşte fotoğrafçının nitelikleri, o kuralın gereklerinin ne kadar doğru yapıldığını belirler. Fotoğrafçı aslında o kadar önemli bir kişidir.
Şimdi burada şunların düşünülebileceğini de hissediyorum: Bu da kendini kaf dağında görüyor, veya ulan alt tarafı bir düğmeye basıp fotoğraf çekiyorsunuz ne olacak ki..
Evet ben bu tip lafları yüzlerce kez duydum. Her seferinde söyleyene verdiğim cevap şu oldu: Buyurun set önümüzde duruyor, o düğmeye siz basın, hem bana da para ödemeniz gerekmez. Sadece sair masrafları ödersiniz. (stüdyo kirası, ekipman kirası, asistan bedeli, prodüksüyon, kuaför, makyöz bedelleri, model ücretleri vs.)
Ne yazık ki bir çok kişi fotoğraf için ödedikleri bedelin tamamını fotoğrafçının cebinde kaldığını düşünür. Halbuki fotoğrafçınız, verdiği servisi sürdürebilmek için bir sürü maliyete katlanan kişidir. Tekrar aradığınızda bulabilmeniz için yaşamını sürdürmek zorunda olan kişidir. Fotoğrafçı sizin gibi vergi ödeyen, stüdyo, eleman, elektirik, su vb. işletme maliyetlerine; sizden farklı olarak da entellektüel yapısını koryabilmek için ilave maliyetlere katlanan kişidir. İstediğiniz kaliteli servisi sunabilmek için hem kendini hem donanımları hem de yardımcılarını geliştirmek için zaman ve para harcayan kişidir. Fotoğrafçı bir çok şeyden beslenmek zorunda olan kişidir. Çünkü fotoğrafçının entellektüel birikimi sizin ürününüze nasıl yaklaştığını belirleyen bir kaç önemli değişkenden biridir. Bunların hepisi parayla olur. Dolayısıyla fotoğrafçınıza ödeyeceğiniz para veya diğer bir deyişle fotoğrafçınızın kazandığı paranın tamamı onun cebinde kalmaz, bir kısmı size geri döner. “Fotoğrafçı ürettiklerinize katmadeğer kazandıran kişidir.”
Diyelim ürününüz yok ama portre çektirmek istiyorsunuz. Bana ne kardeşim katmadeğerden diyebilirsiniz. Biiiip.. YANLIŞ. Bu durumda ürün sizsiniz.
Şimdi gelelim asıl mevzuya, telefonla benden yardım isteyen meslektaşım bu işi kaça yapmalıdır? Yapılacak işin özeti; 50 adet dairenin mimari kurallara uygun fotoğraf çekimi. Yazının yorumları açıktır, yazıyı okuyanlar, lütfen fikirlerinizi belirtiniz..
Bu arada sayfabaşı fotoğraflardan, çalışan işçi fotoğrafı benim, fotoğrafçıyı temsil eden fotoğraf ise sevgili meslektaşım Tunç Atayön’ün çok sevdiğim bir fotoğrafıdır. Tunç, fotoğrafını böyle bir yazıya malzeme etiğim için beni affetsin..
Kalem, kelam ve selamla..
Bu yapmış olduğunuz tespitlerin yarısını algılayıp idrak edebilsek bu ülkedeki tüm meslektaşlarımızın kimlikleri daha çok güçlü ve nitelikli olur yazının bir bilinç oluşmasına çok büyük katkısı var Mustafa Bey saygılarımla….
Sevgili dostum
Söylediklerinde yerden göğe kadar haklısın.
Ne yazık ki ülkemizde mesleki eğitim ve sertifikasyon sistemi olmadığı, meslek odalarının yeterli işlevselliğinin olmadığı için bu yaşananlar normal. Söylediğin gibi basit bir fotoğraf eğitimi alanlar ertesi gün düğün fotoğrafçısı oluveriyor. Kimseden bir izin bir belge de alması gerekmiyor. Durum böyle olunca de profosyonel fotoğrafçılık yapanların değil de sokak fotoğrafçılarının piyasa belirlemesi gibi saçma sapan bir durum ortaya çıkıyor.
Bütün bunlara rağmen ben esas sorunun genel olarak insanların kalite ve estetik beklentisindeki eksiklikten kaynaklandığını düşünüyorum. Önemli olan düğünde bir fotoğrafçının olması, nasıl ve ne çektiğinin önemi yok. Bırakalım bireysel beklentileri yüksek tirajlı gazete ve dergilerdeki fotoğraflara bir bakalım, büyük çoğunluğu tam bir rezalet.
Söylenecek çok şey var ama biz söyleyip biz dinliyoruz.
Müsadenle yazını kişisel sitemde paylaşmak isterim.
Selamlar.
Pingback: Fotoğrafçı, tahtırevan(*), havuç ve yük eşeği