Çıplak insan bedeni sanat tarihinini tüm dönemlerinde bütün disiplinlerde sanatçıların ilgisini çeken bir konu olmuştur.
Estetik ve güzelliği duyulan ilgi ile çıplaklığa duyulan merak, saygı veya öykünme bir süre sonra insanı kendi doğasına dönmeye itiyor. Ben çıplaklığın sanat nesnesi olma durumunu bir inceleme, arayış, güzelliğe saygı, estetiği ve kadın figürizmini keşif yolu olarak ele alıyorum. Çıplaklığın insanlığın en naif, doğal ve saf formu olduğunu düşünüyorum.
Çıplaklığın resmedilmesi ve fotoğraflanmasıyla ilgili olarak sanat tarihinde ve güncel sanatta insan bedeni ile ilgili düşünceleri ve sanatçılarla, özellikle modellerin ve fotoğrafçıların konuya yaklaşımlarındaki zihni arkaplanı bir süredir araştırıyorum. Bu araştırmalarım sırasında Patrick Weksteen isimli bir Fransız fotoğrafçının web sitesini buldum.
Patrick Weksteen, 1971’de fotoğrafa başlamış. Fakat 1995’den itibaren nü çekimlere ve kadın güzelliği konusuna yönelerek sadece bu alanda çalışır olmuş. Kendi ifadesiyle; modellerini özellikle çıplakken rahat hissettirme yeteneği, bu alanda çalışmasına çok yardımcı olmuş. Amatör modellerle çalışmayı seviyor.
Çekim sırasında verdiği molalarda çekilen fotoğrafları incelemek isteyen modellerinde gerçekleşen “vay canına, bu ben miyim?” tepkisine paralel gelişen özgüven duygusu ve bu tepkilerin modellerinin çoğunda tekrar etmesi, nü çekim oturumlarının modeller için bir fototerapi niteliğine dönüştüğünü fark etmesine neden olmuş. “Fototerapi“ (PHOTO-THERAPIE®) kavramını ve konseptini tanımlayıp yazılı hale getirerek ticari marka olarak tescil ettirmiş. Patrick, amatör modellerinin kamera önünde “olabildiğince” hem fiziksel hem de zihnen özgür bir şekilde, kıyafetleri olmadan kendilerini sergilemelerini istiyor. Bazen muhafazakâr düşünce yapısına sahip modellerle çalışırken çeşitli zorluklarla karşılaştığını itiraf ediyor fakat onun için bir kadının çıplaklık durumu sadece bir portreden ibaret.
Bazı ülke ve toplumlarda pornografi ve aşırı erotizm içeren fotoğraflar şuç unsuru olarak değerlendirilebiliyor. Aşırı dindar ve muhafazakar toplumlarda ise gerek pornografik gerekse de nü fotoğrafların ahlaki değerlere ters düştüğü peşinen kabul ediliyor. Bu nedenle nü fotoğrafçılık ve vücut estetiğini incelemeyi hedefleyen fotoğrafçılık biçimi tüm toplumlarda sanatçılar tarafından hassas yaklaşılması gereken bir konu. Bu noktada, acaba çıplak modellik yapmak bir terapi olabilir mi? düşüncesinden yola çıkarak şunu soruyorum..
Herhangi bir etnik grup, topluluk, din veya ten rengi gözetmeksizin, kadın nüfusun büyükçe bir bölümü, içsel bir değer olarak; eşi, sevgilisi veya partnerine sunmak isteyeceği veya toplumu etkileyebilme çabası içerisinde “dişi ve cazibe” sahibi olma arayışı içerisinde değiller mi?
Tekrar Patrick Weksteen’e dönersek; eğer fototerapi üzerinden; kendi ifadesiyle çekicilik (sensual) ve cinsel cazibe arayışının bir bağımsızlık, özgürlük hissiyatı ve hatta bir fantezi olup olmadığı sorulduğunda, Patrick şöyle cevap veriyor:
“Bu arayış bir kadın için her zaman, benliğinde nasıl bir kadınlık ve baştan çıkarıcılık taşıyorsa onu doğrulamayı ve teyit etmeyi amaçlar.”
Bu konu üzerinde izlediğim yolları ve işaretleri benden önce farkedip izlemiş bir başka Fransız fotoğrafçı olan Dominic C’nin de yolu Patrick Weksteen ile kesişiyor. Amatör nü modeller için “fototerapi” kavramını irdeliyor, benimsiyor ve Güney Asya’da amatör modellerle yaptığı seri çalışmasında deneyimliyor. (https://dominic-c.fr/is-nude-modeling-an-excellent-therapy) Dominic C, deneyimini makalesinde şöyle anlatıyor:
“Güney Asya’da Patrick Weksteen’in modelleriyle ilgili tanımladığı davranışların aynısıyla karşılaştım. Bu davranışlar, fotoğraf çekimi sırasındaki mutluluk ve kendine olan güvendi. Bir diğer yandan da Patrick’in öğrencisinin görüşünü desteklemeye meyilliydim. Şunu fark ettim ki, bir modelin bütün çıplaklığıyla kıyafetlerini çıkarması çoğu defa kendi kültüründen, dininden ya da yakın arkadaşları ve ailesinden kendini öne çıkarma ihtiyacından kaynaklandığı idi. Bu onun kadınlığının, benzersizliğinin ve ‘ben her şeyden önce bir Asyalıdan bir Müslümandan ya da bir eşten önce kadınım’ düşüncesinin bir onaylamasıydı. Aslında, bu kendini keşfetme dürtüsü baskıcı eğitim ya da çocukluk dönemine dair kötü deneyimlerden kaynaklandığına inanıyorum. Hatta bir zamanlar bir modelim bana çıplak poz vermeyi erkeklerden özellikle de 12 yaşında ona tecavüz eden amcasından öç almak için kabul ettiğini söylemişti. Bileklerindeki çok sayıda kesik, aklından geçen korkunç düşünceleri ve acısını kanıtlıyordu. Sahip olduğu basit ama hayati içgüdüleri sayesinde ve nefret ettiği bir kısım erkeklere olan kini onun hayatta kalmasına yardımcı olmuştu. Kendini gerçekten seksi bir kadına dönüştürmüştü (sonrasında göğüs estetik ameliyatı olmaya karar vermişti). Erkekleri kendine boyun eğdirmeyi ve onları kontrol etmenin tek hedefi intikam ve aşağılama idi. Bu ve benzeri kötü durumlarla başetme isteği de nü poz vermenin sebepleri olabilir; korkunun üstesinden gelmek için üzerine gitmek gibi.. Eğer uçmaktan korkuyorsanız onu yenmek için uçağa binersiniz..”
Ben de kendi adıma yukarıdaki bahsettiğim meslektaşlarımın yaşadıklarına benzer deneyimler yaşadığımı söyleyebilirim. Gerçekten de amatör modellerin nü çalışan bir fotoğrafçı için profesyonel bir modele göre daha utangaç, naif, beceriksiz ve zor olduğunu kabul ediyorum. Ancak doğru iletişimi kurmayı başardığınızda bir süre sonra onlarla, daha özgüvenli, daha yoğun ifade ve duygular taşıyan gerçek fotoğraflar çekilebildiğini de belirteyim.
Fotoğrafçılara poz veren amatör modellerin, genel geçer düşünce biçiminin ve yukarıda diğer fotoğrafçıların bahsettiklerinin aksine; sadece çekicilik (cinsel cazibe) kavramı bağlamında, sırf cinsel benliklerini ortaya çıkarmak veya karşı cinsteki duyuları harekete geçirmek için vücutlarını sergilemek istediklerini düşüncesine katılmıyorum.
Aslında çıplak modellik arzusunun altında bir sürü düşünce olabilir.. Fantezi uğruna çıplak poz vermek, tanımadığı bir erkeğin, onun çıplak vücudu karşısında nasıl tepki vereceğini görmek istemek, utangaçlıktan ve kendine olan güvensizlikten kurtulmak, ateşli ilişkilerinin üstesinden gelmek için veya hoş bir gençlik imajı vermek, hala küçük bir kız gibi hissetmenin önüne geçmek, kendisi karşısında gözlerini açmak, kendisinin farkına varmak veya vardırmak gibi bir sürü sebep öne sürmek mümkün..
Bu kadınların tümünün kendi geçmiş yaşamlarının, sosyal statülerinin, ahlak ve dini ele alış yöntemlerinin olduğuna, bir yaşam felsefesine sahip olduklarına ve hayata “farklı” bir bakış açısına sahip olduklarına inanıyor; poz verme kararlarını bütün bu olgulara bağlı kalarak verdiklerine inanıyorum. Poz vermenin altında yatan sebep veya istek ne olursa olsun, amatör modellerle yaptığım çıplak çekim oturumları sonrasında gördüğüm şey hep aynı hissiyattı. Kendi kadınlık ve güzelliklerinin, benliklerinin ve kim olduklarının farkına varmalarına ilave olarak özgüvenlerindeki artış. Kamera karşısında çıplak olmak, kendi iç güzelliklerine odaklanmalarına yardımcı oluyor. Fotoğraf çekimi sırasında ve kadınsı ve güzel hissetmek, onlara kendilerini olduğu gibi kabul etmelerini sağlıyor. Ben meselenin bu tarafıyla ilgiliyim daha çok.. Amatör modeller için, bu “iç güzellik arayışı” sırasında özgüven kazanabilmek, poz vermede en önemli motivasyon kaynağıdır. Bu yaklaşım, sanatsallıktan daha çok entelektüel bir yaklaşım gibi görünebilir. Daha derine inildikçe, sanatçının estetik güzelliği arayışı ile modelin iç güzellik arayışı neredeyse eşgüdümlü hale gelir. Bu faydalı ve eğlenceli işbirliği, gerçekten de yukarıda bahsedilen fototerapi etkisini sağlayabilir.
Ben bu durumu çıplaklığın bir üst seviyesi olarak kabul ediyorum. Bu yaklaşım, çalışmanın tarafları olan fotoğrafçı ve modelin, ilk bakışta ahlaki çelişki gibi görünen “erotizm, şehvet, cinsel cazibe ve kadınlık” kavramlarına daha duru ve dürüst bir zihniyetle yaklaşmasına yardımcı oluyor. Modelin kendisini daha tarafsız (bazen de taraflı) ama farklı bir açıdan, farklı bir bakışla görmesini sağlıyor, birçok yönden daha özgür ve pozitif hissettiriyor. Çünkü bu arayış çabası, onların görünürde vücutlarını fakat arka planda “benliklerini” merkeze koyan bu çalışma, yoğun bir kadınsı duygu barındırıyor. Bu etki, bazıları için yeni bir bakış açısı keşfi ya da başka bir hayatın da başlangıcı gibi aynı zamanda.. Fototerapi belki de burada devreye giriyor..
Makalenin konusunu anlatmaya çalıştığım sayfanın başındaki fotoğrafta bana poz veren modelimden, fotoğrafı kullanmak için izin istediğimde makaleyi de okuması için gönderdim ve bu konudaki düşüncelerini öğrenmek istedim. 15 dakika sonra gelen cevabı olduğu gibi aktarıyorum:
Kesinlikle katılıyorum buna, cidden fototerapi nü fotoğraf… Sizinle çalışırken o kadar iyi hissetmiştim ki; bu pozu verebilmek değişik bir his vermişti bana, o cesaretimi sevmiştim. Kendi içimde kendimi sevmiştim…
Sonuç olarak, Patrick Weeksteen tarafından tanımlanan ve tescil ettirilen “fototerapi” kavramının kesinlikle “evrensel bir önerme” olduğunu düşünüyorum. Öyle görünüyor ki; hem modellerin hem de fotoğrafçıların, derin iç benlik kavramı üzerinde durarak, bakış açılarımızı evirmemiz gerekiyor.
Erotizm, baştan çıkarma, şehvet ve cinsiyetçi düşünceleri bir kenara iterek; kadınların güzellik arayışlarını daha iyi anlamak için, görüntülerin neye hizmet ettiğinden daha fazla; “kadınların ruhlarını onarmak için vücutlarına neden ihtiyaç duydukları” konusu çok büyük önem taşıyor.
Çıplak vücutlarla çalışan bir çok sanatçı ve fotoğrafçı gibi, ben de mutlak, gerçek ve saf güzelliğe saygı duyuyor, beden estetiğinin gücüne inanıyorum. Her durumda az çoktur diye düşünenlerdenim.. Minimalizm, nüdizme bakışta sanatsal yaklaşımımın temel direklerini oluşturuyor. Bu kavram kompozisyonlarımı basitleştirmeyi ve bunun yanında duyguyu öne çıkarmayı sağlıyor. Vücut eğrileri ve kontürleri izleyici gözünde bedensel ifade gibi görünseler de aslında içsel dünyanın sözcükleri.. Bu yöntemi de ifade biçimi olarak ele alıyorum. O nedenle fotoğraflarımın erotizmden çok daha fazla şeyi ifade ediyorlar..
Yazıyı Dominic C’nin sitesindeki makalesinin başında yer alan, Amerikalı radyo yorumcusu, yazar ve yaşam koçu Steve Maraboli‘den alıntıladığı şu ifade ile bitirmek istiyorum..
Pişmanlık duymadan kusurlarıyla ve kendisiyle barışık bir kadından daha nadir ve daha güzel hiçbir şey yoktur.!
Kalem, kelam ve selamla..