Nik Pekridis kim? Neden Üsküdar’lı oluyor?, türevinden sorularınızı şimdiden duyuyorum.
Efendim Nik Petridis, Yunan bir fotoğrafçı meslektaşımız olur. Kendi web sayfasından çeviri:
“N.Y., ABD ve Yunan adaları merkezli düğün fotoğrafçısı. Dünyanın dört bir yanında tanınmış ve pek çok ödül almış; tam zamanlı 30 yıllık profesyonel ve 3. nesil düğün fotoğrafçısı. Nik uluslararası alanda tanınmış fotoğrafçı Yervant’ın 2007 Yunanistan seminerine katıldıktan sonra yeniden doğdu ve gençleşti. O tarihten bu yana yaptığı görüntüler uluslararası alanda bir çok kez ödüllendirildi ve şimdi uzak lokasyon düğünleri (modaya uygun haliyle, yaşadığı yerin dışında turistik de maksatlar taşıyan taşıma düğün) yapmak üzere tüm dünyayı geziyor; konuşmacı ve eğitimci olarak stilini paylaşıyor. Fotoğraflarını iyileştirmek ve motivasyon kazanmak amacıyla seminer ve konvansiyonlara katılıyor..” https://photopek.com/about
Burada kısaca Nik’in Türk fotoğraf camiasıyla ilişkisinden de biraz bahsetmek gereklidir diye düşünüyorum. Son 3-5 yıldır, yurdum fotoğrafçıları meslektaşlarım kendini geliştirme çabası içinde.. Bu maksatla adına fotoğraf eğtimi denilen ama fotoğraf eğitimiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan vörkşop tadında ve hatta kıvamı daha da eksik olan; başlangıçta ciddi paralar karşılığında, şimdilerde ise bedavadan az pahalı duruma düşmüş bir takım etkinliklere katılıyorlar. Bu etkinlikler artık Rus turistlerin bile gitmekten vazgeçtiği “ultra plas her şey dahil olan” boku çıkartılmış şekilde abartılı dekorasyonlarla menkul sahil otellerinde yapılıyor.
Aslında bu çabayı bütünüyle eleştirmemek lazım, gelişme hepimizin arzu ettiği bir şeydir. Fakat bu kıvamsız vörkşoplar sayede Türk düğün fotoğrafçılığının lezzeti değişti ve bütün çabaya rağmen yurdumun fotoğrafçısı meslektaşlarım; arzuladıkları kendilerine has özgün tarzlarını hala oluşturamadılar. Bugün gelinen noktada, bu etkileşimlerle, Türk düğün fotoğrafçılığının tarzı gittikçe, sahte pasaport taşıyan Karpat ajanı misali, manipülasyondan kimlik değiştirmek zorunda kalmış katostrofobik Rus ekolü tarzına büründü. Daha doğrusu, bu tarz Türk düğün fotoğrafçılığına yapıştı. Malum “tarz ve stil” arayışları hala sürerken, üstüne bir de kör gözüm parmağına kabilinden, fotoğrafın üzerine “imza” modası başladı. Fotoğrafın üzerine yazdıkları isimlerinin, fotoğrafı bile bastıran çirkin tipografisi; Rusların tipografi kültüründen nasibini alamayıp; yurdum fotoğrafçısına has “kimliksiz bir imza şekli” gelişti.
İşte Bay Nik’te bu tip etkinliklerde, ülkede bu işleri anlatacak ve öğretecek sanatkar yokmuş gibi; şaşalar içinde bu “eğitimlerde” meslektaşlarımıza yol göstersin diye ithal edilmiş fotoğrafçılardan sadece bir tanesidir. Mesleki kariyerlerinde kendi çabasını gösterme ve tarzını bulma zahmetine katlanmayan fakat “karizmatik stil” ihtiyacı duyan hımbıl yurdum fotoğrafçısına “stil” öğretsin diye, ve “ithal mal kıymetlidir ve pazarlaması kolaydır” anlayışıyla, Tahtakale tüccarı kafalı fotoğrafçı önderler tarafından köpürtülerek servis edilen mesleki ikonlardan biri haline gelmiştir camiada.
Nik, nasıl Üsküdarlı olur?
Efendim Bay Nik, Üsküdarlı felan değil. Bilakis Yunan oğlu, Yunan’dır. Bizim Türk oğlu Türk olduğumuz gibi.. Fakat bugün beni, acep kendisi Üsküdar’a tikan mı açtı diye düşüncelere gark eden durum neticesinde ben kendisini Üsküdarlı ilan ettim.
Yerli malı yurdun malı düşüncesinden yola çıkarak Kuzey için satın aldığım bir tablet nedeniyle, ülkemizin nadide donanım üreticilerinden olan Escort ile bir yıla yakın zamandır itiş-kakış halindeyim. Tablet arıza nedeniyle bir kez değişti, sonra dört kez arıza nedeniyle servise gitti geldi. Bizim yavrunun, bir yıldır tabletin her servis dönüşünde eline aldığında “baba bu yine çalışmıyor” feryatları üzerine; mecburen Tüketici Hakem Heyetine başvurumuz yapıldı. Bu cihetle bir kaç zamandır Üsküdar Hükümet Konağı’na gidip gelme mesaileri yapıyorum. Bugün de davanın bilirkişisi tableti bana iade etmek üzere çağırdı. Sabah konağa doğru ilerlerken tam köşede bulunan fotoğrafçı meslektaşımın dükkanının cadde tarafındaki vitrininde tam sayfa yayılmış bir bir fotoğrafın altındaki isim dikkatimi çekti. Tahmin edebileceğiniz gibi isim Nik Pekridis..
El çüküyle gerdeğe girmek diye bir atasözümüz var. Çoğu kimse biliyordur ama gençler için yazayım. Meali: 1) Başkasının olanaklarına güvenip gelecek için girişimler tasarlamak. 2) Başkalarının yaptıkları ile kendine pay çıkarmaya calışmak.
Atasözü durumu tam olarak açıklar vaziyette.. Bu konu üzerinde yıllardır söyler, yazarım.. Memleketimizin fotoğrafçılık camiasında kangrenleşmiş bir meseledir. Gerçi bir minik aşama kaydedilmiş gibi görünüyor en azından.. Hiç değilse abi fotoğrafın altına fotoğrafçısının ismini yazma nezaketi göstermiş.. Ama bu nezaket durumunun durumu masumlaştırdığını sakın düşünmeyin; aksine daha da çirkinleştiriyor.
Bunun üzerine biraz düşününce, beynimi yakan şu deli soruları üretmeden duramıyorum:
- Bu stüdyonun Nik ile nasıl bir ilişkisi var?
- Nik Üsküdar’da da servis mi veriyor?
- Nik bayilik veriyor da bizim mi haberimiz yok?
- Nik bu işletmeye ortak mı?
- Fotoğrafımı Nik’in çekmesini isteyebilirmiyim?
- Eğer isteyemez isem fotoğrafımı çeken kim?
- Eğer yukarıdaki soruların cevabının tümü hayır ise Nik ile bu işletme arasında nasıl bir bağ var ki vitrinde müşterilere gel gel yapan bu fotoğraf hem de tam sayfaya yayılmış vaziyette duruyor?
- Acaba Nik bizi maça veya sinemaya götürür mü?
Bir çok sanatkar, bir çok kez, bir başka sanatkarın yaptığı işlerden, dünya görüşünden ve sanat felsefesinden etkilenmiştir. Hatta bu etkilenme, etkilenen sanatkarın, sanatındaki gelişime yön vermiş, tarz ve üretim biçimini etkilemiştir. Sanat zaten bu şekilde ürer, çoğalır ve yayılır.
Reklam fotoğrafçılığı camiasında da bizler, zaman zaman müşterilerin özel istekleri doğrultusunda arkadaşlarımızın dosyalarından bazen iş örneklerini kendi dosyalarımıza koyar sunumlara gideriz. Ancak dosyamızda olmayan, arkadaşımızdan aldığımız fotoğraf mutlaka bizim de çekebileceğimiz bir fotoğraftır ve aksi durumda söz konuşu işi gerçekten de o arkadaşımız çeker. Bu durum yazılı hale gelmemiş bir ticari dayanışma ve o işe ait bir ortaklık durumudur. O nedenle bir çok profesyonel fotoğrafçı arkadaşım düğün fotoğrafları için kendi akraba ve yakınlarına beni önermişler veya o işte onunla birlikte çalışmamı istemişlerdir. Fakat böyle bir prezentasyonda (sunumda) hele de portre ve düğün fotoğrafı gibi oldukça kişisel çalışılması gereken bir alanda eğer o yeteneklere sahip değilsek böyle bir şeyi asla yapmayız.
Bununla ilgili 2006 yılında bir forumda yakaladığım konu üzerine yazdığım ve yayımladığım başka bir yazım vardı; Vitrinlik Fotoğraf ve Kandırmaca. Anlaşılan durum o günkünden bir adım ileri gitmiş. O zaman şöyle yazmışım: “-Yapılan bu iş yasalarda sahtekarlık ve yanıltıcı reklam olarak cezası olan bir eylemdir. Haberi olmayan öğrensin. Kendimizi kandırıyoruz da hiç değilse müşteriyi kandırmayalım arkadaşlar.”
Üzerinden 11 yıl geçmiş, bir fotoğraf stüdyosunun vitrininde bir başka fotoğrafçının fotoğrafı ve altında bir başka fotoğrafçının ismi.. Vah meslektaşım vah..
Kıssadan Hisse: “Ne zaman yaptığımız işe saygı duyarız, o zaman yücelmeye başlarız”
Kalem kelam ve selamla..