Aday Fotoğrafçı, FMK ve Facebook photography’leri üzerine…

Aday Fotoğrafçı, FMK ve Feysbuk üzerine | Mustafa Turgut

Aşağıda uzayıp giden ve öyle olmasından hiç de hoşlanmadığım tartışma üzerine son kez bir şeyler yazmak farz oldu.. FMK duvarında paylaşılan reklama gerekçe yazarken mesleğe saygımdan bahsetmiştim.

Ben fotoğrafçılığa bir “alaminut” tezgahında henüz ilkokula giderken başladım. Yani tam tamına 36 yıl önce… İlk ustam o yıllarda 70’li yaşlarındaydı. Yani bu işi yaparken, kimilerinin “şipşak”, kimilerinin “dakkalık”, kimilerinin de “suret” dedikleri bir tür vesikalık olan fotoğrafı üretmekle başladım. Fotoğrafçılık; ilk ustamın, onun ustasının, babamın, kardeşimin, bazı akrabalarımın ve benimle birlikte münferiden herbirimizin aileleriyle birlikte birlikte çalıştığımız ve yardımcılarımızın da hayatlarını alınterleriyle kazandıkları bir iş oldu.

Bu süreçte düğün fotoğrafı çektim, düğün günlerinde ayrılanlara, doğum günlerinde küsenlere tanık oldum. Zaman zaman gecenin kör saatlerinde jandarmanın kaza tespitlerinde ölü bedenler karşıma çıktı. O zamanlar da daha çocuktum. Arkadaşlarım sokakta top oynarken ben, karanlık odanın yeşil işiğında film; turucu ışığında kağıt plakalarını çevirmekle meşguldüm.

Sonraları akademiyi bitirdim. Kendi stüdyomu açtım. Ama hala ilk ustam Tahsin Amca ve babamdır..Sabit Kalfagil, Kamil Bülbül, Nadir Ede, Reha Günay, Gülnur Sözmen ve ismini tek tek yazmayacağım ama herkesin bileceği hocaların da öğrencisi oldum. Hepsi de benim ustamdır aynı zamanda. Piyasada güzel işini görüp feyz aldığım meslektaşım da ustamdır..

Bunun için mesleğe saygı duyarım, yeni yetmelerin “paylaşım” dedikleri şey eskilerin ustalıklarıdır.. Fakat eskiler bunu bağırarak yapmazlar. Ama artık mütevazilik “bilmezlikle” eş anlamlı sayılır oldu günümüzde; yeni yetmeler tarafından.. O nedenle mütevazi olmayacağım..

Ben şu kadar yıl vesikalık, portre çektikten sonra akademiyi bitirip, reklam fotoğrafçılığı yapar oldum. Binlerce rulo film tükettikten sonra, yakınlarda yedinci dijital kameramı dolabımın arka rafında emekliye ayırıyor olacağım.. Bu süreçte Tekkeköylü Ahmet Ağa’nın suretini de, kelli felli yüzlerce markanın suretini de çektim ve çekmeye devam ediyorum.

Üstüne üstlük yine mesleğe saygımdan dolayı benden önceki hüyelanın başaramadığı örgütlenme meselesine el atmak gibi; bana para kazandırmayıp aksine kaybettiren de bir şeyler yapmaya çabalıyorum.. Benden sonrakiler kızmasın diye.. Çünkü ben, benden öncekilere kızıyorum. Bu örgütlenme meselesi bizden önce başarılmış olsaydı biz başka şeyleri başarabilirdik çünkü. Meselelerimiz ortada, telif, teklif, sözleşme, vergi, iş ahlakı, iş etiği, teknik yeterlilik, sanatsal yeterlilik, insan ilişkileri..

Bunları daha da artırabiliriz. Ödeyeceği verginin bile farkında olmayan, SGK’lı veya BAĞKUR’lu olmak zorunda olduğunu bilmeyen, teklif yazmayı bilmeyen, iş yapabilmek için vergi ödenmesi gerektiğini bilmeyen fotoğrafçıların olduğunu biliyor musunuz? Ben biliyorum. İşte bütün bunlar için örgüt olmak zorunda.

Aday fotoğrafçılar; (ben çırakları aday fotoğrafçı şeklinde tanımlamayı tercih ediyorum) yiyecek daha çok fırın ekmeğiniz var. Ben 40 fırın ekmek yedim, 41nciyi de yemeye çalışıyorum. Birikimlerimizi aktarmak adına bunu yapıyoruz zaten. Sizin de bu maceranızda yardım ederiz..

Feysbuktaki FMK duvarına atılmış sözkonusu reklam gönderisine devam eden yorumlardan anlıyorum ki; çalışmalarımla ilgili eleştirel bir şeyler yazılmış ve belli ki yazan kişi, sonradan aralardan bu eleştirilerini silmiş.. O yüzden bu her boku bilen ve anlayan zatın eleştirisine verebileceğim tek cevap var..

Eleştirdiğiniz düğün fotoğrafçılığı tarzının da Türkiye’deki ilkiyim, yani öncüsüyüm.. Bundan da haberiniz varmı? Bu ülkede bugünlerde bu işten ekmek yiyen birileri varsa; benim inatla yıllarca uğraşarak açtığım yol sayesindedir.

Bu zenaat işleridir sizin “sanat” diye yücelttiğiniz kavramları besleyen.. Bu memlekete vergi ödeyen, yüzlerce hatta binlerce insanı da besleyen.. O nedenle saygım büyüktür mesleğe. Yine aynı nedenle de akademik dünya ile de uzak kalamadım, yardım çağrılarına kulağımı tıkamadım. Hem orada hem de kendi atölyemde bildiklerimi de paylaşmaya devam ediyorum. Bunlar benim işimi aksatıyor ve bana iş ve para kaybettiriyor olsalar da..
Ben “aday fotoğrafçı” olduğum dönemlerde kapının yanında ve ayakta; kıçımı bir sandalye üzerine koymak için ustamın iznini bekler, gözüne bakardım. Ustam masasının arkasında koltukta otururdu. Şimdi benim yardımcılarım benimle aynı masayı paylaşıyorlar. Ustamla aramda da böyle bir fark var. Fakat şimdiki yeni yetme bazı fotoğrafçılar çemkirmeyi maharet sayıyorlar. Bunun için de kimseyi suçlamıyorum, suçlu biziz. Fazla demokratiğiz galiba. Önerim; okulunuzda sizin hocalarınız; benim de sıra arkadaşlarım olan insanlarla ve ustalarla biraz daha fazla zaman geçirmeniz. Belki bir şeyler onlardan size bulaşır, mesleğe saygı gibi..

Türkçe’yi doğru dürüst yazamıyorken kimle neyi paylaşacaksınız? 

Hakkını veremiyorsanız ve vergi ödemiyorsanız o “photography” titrini derhal terkedin. Çünkü yeraltındasınız, yani kaçaksınız, yani vergi ödeyene karşı haksız rekabet ediyorsunuz. Önce eğitiminizi tamamlayın. Biz de size yardım edelim. Sonrasında profesyonel olmanız konusunda da yardım edelim. Ama kuralına göre, kimseye zarar vermeden. Ayrıca neden “fotoğrafçı”‘ titrini tercih etmiyorsunuz?  Türkçe’ye ne oldu da, İngilizce kullanıyorsunuz?

Adınız Türk, işiniz İngiliz yani öylemi?

Kalem, kelam ve selamla..

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

twenty − nineteen =